Çin Astrolojisi

Kış Gündönümünün Getirdikleri


Yaşasın! Günler artık uzamaya başlıyor. Dün kuzey yarımkürede kış gündönümüydü. Yılın iki özel noktasında — Haziran ortası ve Aralık ortasında — gün içindeki aydınlık ve karanlık dengesi en uç noktaya ulaşır. Güneş birkaç gün boyunca aynı yerden doğar ve “hareketsiz durur.” İşte bu yüzden bu döneme İngilizce’de Solstice, yani Latince sol (güneş) ve stitium (durgunluk) deniyor. Kuzey yarımkürede Kış Gündönümü, güneyde ise Yaz Gündönümü olarak yaşanıyor.

Yenilenme Fikri

Bu göksel olay, insanlık tarihi boyunca hep gözlemlenmiş ve yeniden doğuşu simgeleyen hikâyelere konu olmuş. Sabah elime Permakültür Araştırma Merkezi’nin bülteni geçti, içinde Charlotte Aschwanden’ın bir makalesi vardı. O kadar hoşuma gitti ki seninle de paylaşmak istiyorum. Charlotte, gündönümü temasını modern toplumda yaşayan bizlere şöyle bağlıyor:

“Yenilenme fikrini, gerçekten kalıcı bir kültürün yaratılmasına yardımcı olacak bir ilham kaynağı olarak kullanabiliriz.”

Bugün çevreyle ilgili söylemler daha çok “sürdürülebilirlik” üzerine. Ama Charlotte’un işaret ettiği gibi, sürdürülebilirlik iyi bir başlangıç olsa da tek başına yeterli değil. Sadece var olanı korumak, içsel bir gelişim sağlamıyor.

Sürdürülebilirlik mi, Yenilenme mi?

Permakültür düşünürü Toby Hemenway’in çok net bir tanımı var:

“Dejeneratif olan şeyler — yani çürüten, kirleten, yok eden — ile rejeneratif, yani yenilenen faaliyetler arasındaki orta nokta sürdürülebilirliktir.”

Yani sürdürülebilirlik bize zararı durdurma şansı verir ama doğanın mantığı bundan çok daha fazlasını önerir: yenilenmeyi. Charlotte’un da altını çizdiği gibi, “doğal ekosistemler içinde daima rejenerasyon, yani yenilenme vardır.”

Toby Hemenway, sürdürebilirliği şöyle açıklamış: “Dejeneratif olan şeyler- yani, çürüyen, kirleten, yok eden, zarar veren şeyler ile rejeneratif, yani yenilenen faaliyetler arasındaki orta nokta”

Dolayısıyla amaç, sadece sürdürmek yerine yenilenen sistemlere ulaşmaktır. Toby Hemenway’in de işaret ettiği gibi, doğal olarak işleyen ekosistemler genellikle içinde rejenerasyon, yani yenilenme içerirler.

Rejeneratif Bakış Açısı

Bir ormana baktığımızda bunu çok net görürüz: Ağaçlar ölür, yapraklar düşer, toprağa karışır, çürüme yeni bir doğuma zemin hazırlar. Ölümsüzlük diye bir şey yoktur; döngü, yenilenme üzerinden işler.

Charlotte’un vurguladığı gibi, bu sadece doğada değil bizim sosyal permakültürümüzde — yani görünmez sistemlerimizde, ilişkilerimizde, topluluklarımızda, hatta zihnimizin içinde de geçerli:

“Kendi sistemimizin bazı bölümlerinden feragat etmeyi reddediyorsak, aslında potansiyel yenilenmelerden de uzak duruyoruz demektir.”

Kısacası, bazen gelişmek için bırakmamız, ölmesine izin vermemiz gereken şeyler olabilir.

Fiziksel bir ekosistemde bunu görmek kolaydır; örneğin ormanda toprağın zengin ve verimli olması için, içinde büyüyen bitkilerin ölmesi gerekir. Böylece çürüyen bitkiler, bir zamanlar onları besleyen toprağın beslenmesini sağlar. Bu yaklaşımı sosyal permakültürümüzdeki görünmez sistemlerimizde de benimsemek giderek daha fazla önem kazanıyor. Ekosistemimizi daha da çok geliştiren permakültür sistemlerine sahip olmak isteyebiliriz, ancak kendi sistemimizin bazı bölümlerinden feragat etmek istemiyorsak, erişme potansiyelimiz olan yenilenmelerden de uzak duruyoruz demektir. Bu, insan toplulukları, ilişkiler ve hatta kendi zihnimizin manzaraları için bile geçerli olabilir.

Işık ve Karanlık Dengesi

Kış gündönümünün mitolojilerdeki en güçlü teması da budur: ölüm ve yeniden doğuş. Eski İngiliz hikâyesinde Meşe Kralı ve Çobanpüskülü Kralı yılda iki kez savaşır. Kış gündönümünde Meşe Kral kazanır, ışık yeniden doğar; yaz gündönümünde ise Çobanpüskülü Kral üstün gelir ve karanlık büyümeye başlar.

Tam da yılın en karanlık gününde ışığın büyümeye başlaması bize şunu hatırlatır: hiçbir karanlık kalıcı değildir.

Uygarlığın Sonu

O halde değişime karşı direniş, yenilenmeyi engelleyebilir – kişiselden küresel olana kadar. Toby Hemenway’in dediği gibi permakültür, insanların ekosistemdeki diğer varlıklar ile birlikte, yenilenen bir dünya tasarlamaya yardımcı olabilir; fakat mevcut sözde “medeniyet” modelimizde bunu başarmak mümkün değildir. Modern toplum, rejeneratif olmayan ve hatta sürdürülebilir bile olmayan kalıplara dayandığından, yeni modellerin gelişmesi için mevcut olanların yok olması gerekir.

Charlotte’un makalesinin sonu beni düşüncelere sevkediyor: “Eski uygarlığın yok oluşunun bir parçası olmak biz Permakültür uygulayıcılarının işi değildir, çünkü permakültür bu sondan doğabilecek alternatifin ve yeni kültürün yaratılmasında çok derece yararlıdır. Bununla birlikte, yenilenmeyi bekleyen insan topluluğunun büyümesini kolaylaştırmak için, yılın bu güçlü zamanında, kendimize şu soruyu sormak faydalı olabilir: Siz kendi hayatınızda yeniden canlandırmak için yok olmayı bekleyen hangi kalıpları tutuyorsunuz?

Bugün İçin Not

Kış gündönümü bize üç şey hatırlatıyor:

  • Karanlık geçicidir. En uzun gece bile sonunda sabaha varır.
  • Yenilenme için bırakmak gerekir. Çürümeyen yaprak verimli toprak olmaz.
  • Işık büyümeye başladı. Fark etmesek bile bahara doğru ilerliyoruz.

Charlotte’un dediği gibi:

“Yenilenme, sadece doğada değil, kendi yaşamlarımızda da yeni bir kültür yaratmanın yoludur.”

Sen bu gündönümünde neyi geride bırakmak, neyi yeniden başlatmak istiyorsun? Belki bir alışkanlık, belki bir düşünce, belki de hayatına katmak istediğin yepyeni bir niyet… Bugün ışık geri dönüyor; sen de kendi ışığını büyütmeye hazır mısın? 

Esra Koyuncu

Esra Koyuncu (d. 1967, İstanbul), Türkiye’nin önde gelen Feng Shui danışmanıdır. Grand Master Raymond Lo’dan eğitim almış, Türkiye’de Feng Shui’nin tanıtımında öncü olmuştur. Pusula İçinizde kitabının yazarıdır ve 2015’te IFSA tarafından “Usta” unvanına layık görülmüştür.